İftar Lokması | Regaib kandil sohbet1 | MÜBAREK ÜÇ AYLAR | ERBAIN-40.GÜN NIYAZI | HZ HÜSEYIN CAN ASI | Muharrem sohbet 28 | Muharrem sohbet 27 | Muharrem sohbet 26 | Muharrem sohbet 25 | Muharrem sohbet 24 |

KATEGORİLER

ANKET

YORUMLANANLAR

 
 
 
Velayet ve Ameller
 
 
33. Hadis

04/02/2008

Ravi şöyle diyor: "İmam Sadık (A)'a şöyle dedim: Bizlere nakledildiği üzere siz şöyle buyurmuşsunuz: "Bizleri tanıdı­ğınız takdirde, istediğiniz gibi amel edin." İmam, "Evet ben öyle dedim." diye buyurdu. Ben, "Eğer o insan zina etse hır­sızlık yapsa şarab içse de mi?" diye sordum. İmam bana şöyle buyurdu: "İnnalillah ve innaileyhi Raciun. Allah'a and olsun-ki bizlere insafsızlık etmişler. Bizler bile amellerimizle mua­heze edilecekken nasıl olur da onlardan hesab kaldırılmış olabilir. Ben sadece şöyle dedim: "Bizleri tanıdıktan sonra küçük veya büyük her türlü hayır amellerini işleyin; bu siz­den kabul edilir." (Usul-i Kafi c/2 s/464 İman ve Küfür kitabı 5. hadis)

ŞERH

Hadisle ilgili açıklamaları bir kaç fasıl zımnında beyan etmeye çalışacağız.

Fasıl

İbadete Teşvik Eden ve Günahlardan Sakındıran Hadisler İle Sureten Bunun Muhalifi Olan Hadislerin Arasını Cem Etmenin Beyanında

Menkul olan hadislere, Resulullah (S) ve hidayet imamla­rının haletlerine, onların ubudiyetine, Allah ile raz-u niyaz­larına, Allah'tan korkularına, Allah-u Teala ile yaptıkları münacaatlara, tevatür haddini aşan bir çok hadislere, Resu­lullah (S)'ın Emirel Mu minine ve bazı imamların diğer bazı­larına yaptığı vasiyetlere ve hakeza imamların bazı halis ta­raftarlarına yaptığı bir takım tavsiye ve te'kidlere ve onları Allah'a karşı günah işlemekten sakındırmalarına müracaat edildiği takdirde kesin bir şekilde ilim elde ederiz ki, eğer ba­zı rivayetler zahir hasebiyle buna muhalif olsa da, bunların zahiri maksud ve murad değildir. Dolayısıyla dinin zaruriya-tından olan bir takım kesin hadislerle münafat içinde olma­ması için mutlaka tevil etmeliyiz. Veya ilmini sahibine irca ettirmeliyiz. Ve biz şu anda, bu sayfalarda bu hadisleri bir araya toplayıp aralarını cem etmeye çalışamayız. Ama örnek olarak bir takım hadisleri zikretmeliyiz ki, hakikat malum olsun. Kafi'de yer alan bir hadiste Ebi Abdillah (A) şöyle bu­yuruyor: "Bizim taraftarlarımız hüzün ve keder içinde olan­lardır. Onların, aşırı hüzün ve ibadetten dolayı bedenleri ol­dukça zayıftır. Öyle ki, onlar akşam karanlığına girince bunu hüzünle karşılarlar." Bu hususta şiilerin alametlerini beyan eden rivayetler oldukça çoktur.

Hakeza Ebi Abdillah şöyle buyurmuştur: "Sefih insanlar­dan sakınınız. Şüphesizki Ali (A)'ın taraftarı karnını ve tena­sül organını iffetli tutan, cihadı şiddetli olan, Allah-u Teala için amel eden, sevabını ümid eden ve azabından korkan kimsedir. Bunları gördüğün zaman şüphesiz ki, onlar Cafer Bin Muhammed (A)'m taraftandır." Hakeza İmam Bakır (A) şöyle buyurmuştur: "Ey Hayseme taraftarlarımıza söyle ki bizlere güvenerek amelden geri kalmasınlar. Taraftarlarımı­za söyleyin ki, Allah-u Teala'nm nezdinde olan şeylere sade­ce amelleriyle ulaşabilirler. Taraftarlarımıza bildir ki kıya­met gününde insanların en büyük hasret duyanı o kimsedir-ki, adaleti vasfeder, ama daha sonra ona muhalefet eder ve başkasının tarafına geçer. Taraftarlarımıza bildir ki eğer Al­lah-u Teala'ya itaat edecek olurlarsa şüphesizki, kurtuluş ehli olacaklardır."

Hakeza Cafer (A) şöyle buyurmuştur: "Batıl yollara git­meyiniz, vallahi bizim şiilerimiz (taraftarlarımız) sadece Al­lah'a itaat edenlerdir."

Hakeza Ebi Cafer (A) şöyle buyurmuştur: "Ey Cabir şii (taraftar) olduğunu söyleyen birine sadece biz Ehli Beyt-i sevmesi yeterli midir? Vallahi bizim şiilerimiz sadece Al­lah'tan sakınan ve sadece Allah'a itaat edendir. O halde Al­lah'tan korkunuz ve Allah indinde olanlara ulaşmak için amel ediniz. Allah ile sizin hiç biriniz arasında herhangi bir yakınlık yoktur. Allah-u Teala'ya en sevgili olanınız ve en de­ğerli olanınız, şüphesiz ki en takvalı olanınız ve itaatte en iyi amel edeninizdir. Ey Cabir; Vallahi Allah-u Teala'ya sadece itaatle yakınlık elde edilebilir. Bizimle ne cehennemden kur­tuluş için bir beraat ve ne de herhangi bir kimse için Allah (c.c.)'a bir hüccet vardır. Kim Allah (c.c.)'a itaat ederse o bi­zim dostumuzdur. Ve her kim Allah (c.c.)'a isyan ederse o bi­zim düşmanımızdır. Bizim velayetimize sadece amel etmek ve günahlardan sakınmak ile nail olunur."

Hakeza Kafi'de yar alan bir hadiste İmam Bakır (A) şöyle buyurmaktadır: "Ey Al-i Muhammed'in şiileri sizler orta yol­da olunuz. Taki ileri gidenler sizlere geri dönsün ve geride kalanlar sizlere mülhak olsun." Sa'd adında Ensardan birisi şöyle arzetti: "Fedan olayım ileri gidenler kimlerdir?" İmam şöyle buyurdu: "Onlar öyle insanlardır ki bizim kendi hakkı­mızda, demediğimiz şeyleri onlar bizim hakkımızda derler. Dolayısıyla onlar bizden değildir. Bizde onlardan değiliz." O halde geride kalanlar kimdir?" diye sorulunca da İmam şöyle buyurdu: "O kimsedir ki hidayet talibidir ama bunun yolunu bilmiyor ve kendisine hayrın ulaşması için amel etmek isti­yor." İmam daha sonra şiilerine dönerek şöyle buyurdu: "Al­lah'a and olsun ki, bizde Allah (c.c.)'ın azab ve gazabından kurtuluş için bir beraat yoktur ve bizimle Allah arasında bir akrabalıkta yoktur. Ve bizim Allah-u Teala için bir hücceti­miz de yoktur. Biz Allah-u Teala'ya sadece itaat ile yakınlaşı­rız. Sizden her kim Allah-u Teala'ya itaat ederse, bizim vela­yetimizin ve dostluğumuzun da kendisine bir faydası vardır. Ama kim Allah (c.c.)'a itaat etmezse bizim velayetimizin ona hiç bir faydası yoktur. Yazıklar olsun size, sakın gururlan­mayın... Yazıklar olsun, eyvahlar olsun size, sakın gururlanmayın..."

Kafi-i şerifte yer alan bir rivayette İmam Bakır (A) şöyle buyuruyor: "Resulullah (S) Sefa'da durarak şöyle buyurdu: "Ey Haşimoğulları ey Abdulmuttalib oğulları, ben sizlere gönderilmiş Allah'ın bir elçisiyim. Ben sizlere karşı şefkatli­yim. Benim amelim kendim içindir ve sizlerin ameli de ken­diniz içindir. Muhammed bizdendir demeyiniz ve benim gir­diğim yere gireceğinizi söylemeyiniz. Hayır Allah'a andolsun ey Abdulmuttalib oğulları sizden olsun ve olmasın benim dostlarım sadece sakınanlardır. Kıyamette diğer insanlar ahireti yüklenirken sizler dünyayı yüklendiğiniz halde yanı­ma gelecek olursanız sizleri asla tanımam."

Hz. Bakır (A) Cabir'e şöyle buyurmuştur: "Ey Cabir batıl mezhebler ve fasid reyler seni kandırmasın. Ali (A) sevgisi­nin yeterli olduğunu sanma. Acaba ameli çok olmadığı halde ben Ali (A)'ı seviyorum demek ve onun velayetine inanmak insan için yeterlimidir? Hz. Ali'den daha iyi olan Resulullah (salallahu aleyhi ve aleyh)'ı bile birisi sevdiğini iddia eder ve ona uymazsa ve sünnetiyle amel etmezse bu sevginin kendisi için herhangi bir faydası olabilir mi? Tavus'un meşhur hika­yesinde yer aldığı üzere aniden birinin ağlayıp yakardığını ve acı acı inlediğini duydu. Sonunda o ağlayıp yakarmaları kesildi. O kimse adeta kendinden geçti. Baş ucuna gelince onun Ali bin Hüseyin olduğunu gördü. İmamın başını kuca­ğına aldı ve ona; "sen Resulullah'ın evladısın sen Fatıma'nın ciğerparesisin." gibi bir takım sözler söyledi. Ve "cennet si­zindir" diye arzetti. İmam (A) şöyle buyurdu: "Allah-u Teala cenneti kendisine itaat ve ibadet eden kimseler için yarat­mıştır. Bu isterse Habeşli bir köle olsun. Ve ateşi de Kureyş soyundan bile olsa, günah işleyenler için yaratmıştır." Bu bir kaç hadis, biz dünya ehlinin sahib olduğu yalancı işthaların yanlış ve batıl olduğunu göstermekte ve bunların şeytanî heveslerden olup, akıl ve nakille çeliştiğini göstermektedir. Ayrica bu rivayetlere şu ayetleri de ilave etmelisin.                             

"Sizden (hayırda) ileri gitmek yahut (serde) geri kalmak isteyenleri korkutmak için" (Müddesir 37) "Zira kim zerre kadar bir hayır işlediyse onu görecek, kimde zerre kadar bir kötülük işlediyse onu görecektir." (Zilzal 8) "Allah hiç kimseye, gücü yetmeyeceği bir şey teklif etmez. Herkesin kazandığı kendi lehine yüklendiği vebal da aleyhinedir. Ey Rabbımız! Eğer unuttuk veya hata ettikse bizi müahâze etme. Ey Rabbımız! bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme! Ey Rabbımız! Bizi bağışla! bize merhamet eyle! Sen bizim Mevlamızsın! Artık kafirler güruhu üzerine bize yardım et!" (Bakara,286) Allah-u Teala'nın kitabında her sayfada bu ve buna benzer birçok ayet vardır. Ki bunları te'vil ve tasarruf etmek zaruretin hilafına olan birşeydir. Bunların mukabilinde bir takim muteber kitablarda yer alan hadisler de vardır. Ama bunların, tür itibariyle sahih bir örfi cem etme ihtimali, imkanı vardır. Eğer bu cem beğenilmez ve kabul edilmezse de bütün bu sahih, sarih, mütevatir ve Kur'an ile akl-i selimin ve müslümanlarm zaruretini teyid ettiği hadislerle mukavemet etmek yersizdir. Nitekim, Ebi Abdillah (A) şöyle buyurmaktadır: "İman ile olan hiç bir amel zarar görmez ve küfür ile olan amelin hiç bir faydası yoktur." Bu manada bir çok diğer hadisler de vardır. Allame Meclisi (aleyhi rahme) bu ve benzeri hadisleri şöyle tefsir etmiştir ki, zarardan maksat ateşe girmek veya ateşte ebedi olarak kalmaktır. Elbette zarardan maksat ateşe girmek bile olsa bunun berzah ve kıyametteki diğer azablarla hiç bir münafatı yoktur. Ama yaza­rın zannma göre bu hadisler şöyle yorumlanabilir ki, iman kalbi öylesine bir nurlandırmaktadır ki, farzen insan bazen günah veya hata yapsa da o nur ve iman melekesi vasıtasıyla tevbe ederek ve Allah (c.c.)'a yönelerek onu telafi edebilir. Al­lah'a ve ahiret gününe iman eden insan amellerini hesap gü­nüne bırakmaz. Ve hakikatte bu hadisler imana sarılmaya ve imanın bekasına teşvik mesabesindedir.

 Nitekim Hz. Sa­dık (A) dan nakledilen bir rivayette: "Hz. Musa (A) Hz. Hı­zır'a şöyle dedi: "Ben seninle refakatim sebebiyle şerafet ve hürmet sahibi oldum, o halde bana bir vasiyet et." O da şöyle buyurdu: "Gayrisiyle olduğun takdirde sana menfaat verme­yen kendisiyle birlikte olduğun zaman da sana zarar gelme­yen şeyle birlikte ol." Ali (A) birçok defasında şöyle buyurdu: "Ey insanlar! dininizi koruyunuz. Dinden el çekmeyiniz. Zira dindar iken yapılan bir günah dinsizken yapılan bir iyilikten daha iyidir. Zira dinde günah bağışlanır. Ama din dışındaki ibadet ve iyilikler asla kabul edilmez." Bu ve benzeri hadis­ler, mü'minlerin ve hak dini sahiplerinin kötülüklerinin bila­hare bağışlanacağına delalet etmektedir. Nitekim Allah-u Teala da şöyle buyurmaktadır: "Şüphesizki Allah(c.c) bütün günahları bağışlar." Bu yüzden denilebilir ki onların kötü­lükleri diğerlerinin hiç bir zaman kabul edilmeyecek olan iyi­liklerinden daha iyidir.

Hatta denilebilir ki, iman ve velayet gibi kabul şartları olmayan iyilikler bizzat birer zulmettir. Ve iman nuru vasıtasıyla korku ve reca içerisinde olan mü'minlerin kötülüklerinden daha karanlık ve zülmanidir. Bilcümle bu hadis iman ehlinin kötülüklerinin muahaza edil­meyeceğine delalat etmektedir ve hadislerin zahirinden de bu anlaşılmaktadır. Şia ve Ehli Sünnet arasında meşhur olan bir hadiste ise şöyle yer almıştır:

"Ali (A) sevgisi bir iyiliktir ki, hiç bir kötülük onunla za­rar vermez. Ve Ali (A)'a düşmanlık öyle bir kötülüktür ki, onunla hiç bir iyiliğin faydası yoktur. Bu hadis-i şerif de da­ha önceden iman hakkında naklettiğimiz diğer hadislerle ay­nı konumdadır ve manasıda merhum Meclisi'nin verdiği ihti­male göre zarardan maksat ateşte ebedi olarak kalmak veya ateşe girmektir. Ve İmam (A)'ın sevgisi de iman ve imanı ke­male erdirmenin sermayesi olup insan böylece şefaatçilerin şefaati vasıtasıyla ateşten kurtulur. Ve daha öncede dediği­miz gibi bunun berzahtaki çeşitli azaplarla da hiç bir çelişki­si yoktur. Nitekim bir rivayette de şöyle yer almıştır. "Sizler berzahınızı İslah edin, biz kıyamette sizlere şefaat edeceğiz." Bunun manası şudur ki imamın sevgisi kalpte bir nuraniyet ve iman melekesi icad etmektedir ki böylece insan günahlar­dan sakınmaktadır. Bazen günaha düşse de tevbe vasıtasıyla bunu onarmaktadır. Ve dolayısıyla işlerinin kötü bir yere varmasını önlemekte ve nefsini kontrol etmektedir. Bu hu-sustada Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır:

"Onlarki, Allah'la beraber başka bir ilâha ibadet etmezler. Allah'ın haram kıldığı nefsi, haksız yere öldürmezler, zina da yapmazlar, her kimde bunları yaparsa, ağır bir cezaya çar­par. Kıyamet gününde azabı katlanır ve azapta tahkir edile­rek ebedi kalır. Ancak tevbe, iman edip yararlı iş görenler müstesna. Çünkü böylelerinin kötülüklerini Allah iyiliğe çe­virir. Allah çok bağışlayıcı çok esirgeyicidir." (Furkan 68-70)

Bu ayetin tefsirinde bir çok hadisler yer almıştır ki biz sa­dece biriyle yetiniyoruz. Zira hepside birbirine mana ve maz­munda yakın haldedir. Değerli muhaddis Muhammed bin Muslim-i Sakafi şöyle diyor: "İmam Bakır (A)'a mezkur ayetin manasmn sordum." İmam (A) şöyle buyurdu: "Günahkar mü'min kiyamet günü hesap durağına getirilir. Allah-u Teala da onu hesaba çeker ve Allah-u Teala onun günahlarını hiç kimseye bildirmez ve daha sonra ona kendi günahlarını söy­ler ve o mü'min böylece kendi günahlarını itiraf eder. Allah-u Teala katiblerine, onun günahlarını iyiliğe çevirmesini ve bu­nu insanlara izhar etmesini söyler. Daha sonra insanlara şöyle denir.

Bu kulun bir tek günahı bile yoktu. Daha sonra­da da onu cennete götürmelerini emreder." Evet ayetin te'vili budur. Ve bu özellikle de taraftarlarımızdan günahkar olan­lar içindir. Gerçi konuyu epeyce uzuttım ama oldukça önemli bir konudur. Minber ehlinden bir çoğu halka bu hadisleri kö­tü anlatmışlardır. Ayetin sonlarını okuyan kimse anlarki in­sanlar mutlak bir şekilde kendi amellerine mübteladır. Ve kötülükleri sebebiyle muaheze edilecektir. Elbette iman edenler günahlarından tövbe edenler ve salih amellerde bu­lunanlar bunun dışındadır. Ve bu üç husus kimde bir araya gelirse kurtulanlardan olur ve Allah'ın lütufiarına mazhar olur. Böylece Allah-u Teala'nm huzurunda muhterem bir in­san olur ve bütün günahları iyiliklere çevrilir.

İmam Bakır (A) da ayeti böyle te'vil etmiştir. Ama bu Ehl-i Beytin taraftarlarına has bir şeydir. Ve diğer insanlar bun­dan mahrumdur. Zira iman sadece Ali (A) ve onu vasilerinin velayetine inanmakla hasıl olur. Allah'a ve Resulüne iman velayet olmadıkça kabul edilmez. Nitekim, sonraki fasılda in­şallah bunu da zikretmeye çalışacağız. Dolayısıyla bu ayet-i şerifeyi ve bunu tefsir eden rivayetleri ilk delillerden saymak gerekir. Zira bu rivayetler delalet etmektedir ki, insan iman sahibi olduğu takdirde tevbe vasıtasıyla günahlarını telafi eder. Ve salih amelde bulunursa bu ayetin mazharı olur. Aksi takdirde bu ayet onlara şamil değildir. Ey aziz, o halde şeytan seni mağrur etmesin ve nefsani nevaların seni aldat­masın. Elbette şehvetlerine dünya ve makam sevgisine mub-tela olan tembel bir insan daima kendi tembelliğini teyid et­mek için bir takım bahaneler peşinde koşar. Şehvetleri ile muvafakat içerisinde olan ve nefsani heva ve şeytanî hayal­lerini teyid eden her şeye yönelir. Göz ve kulaklarını açar. Ama hiç bir araştırma yapmaz ve bunun mukabilinde yer alan şeylere asla nazar etmez.

Zavallı sanıyor k, şii olduğunu söylemekle ve Ehli Beyt muhibbi olduğunu iddia etmekle Allah (c.c) korusun her tür­lü günahı işlemeye izin almıştır. Ve teklif kalemi onun hak­kında işlemez hale getirilmiştir. Zavallı şeytanın kendisini körleştirdiğini ve ömrünün sonunda bu yersiz muhabbetin de elinden alınacağını ve dolayısıyla da kıyamette Ehl-i Bey­tin düşmanları safında yer alacağını bilmemektedir. Muhab­bet iddiasında bulunan kimsenin beyyinesi olmadığı takdirde bu iddiası asla kabul edilmez. Ben sizinle dost olduğum tak­dirde ve halis bir şekilde, sizi sevdiğim surette asla sizin maksadınızın hilafına teşebbüste bulunamam. Muhabbet ağacının semeresi onunla uyumlu bir şekilde amel etmektir. Ve eğer bu semeresi olmazsa bilmek gerekir ki, bu sevgi yok­tur. Ve hayali bir muhabbettir. Peygamber-i Ekrem ve onun mükerrem Ehl-i Beyt'i bütün ömrünü Allah'ın hükümlerini ahlaki kanunları ve itikadi meseleleri yaymak ve beşeri İslah etmek için bu yolda her türlü öldürmelere zillete, ihanete sabrettiler. Bütün bunlar onları bu yolda çalışmaktan alıkoy­madı. O halde şii de onların yolunda yürüyen ve onların de­diği üzere amel eden kimsedir.

Radis-i şerifte dille ikrar ve amelin imanın erkanından sayılması tabii bir sırrın ve cari olan sünnetullahm beyanı­dır. Az bir izharda bulunmak imanın gereği üzere amel et­mek, Allah'a ve evliyasına izharda bulunmak aşığın tabiatın­da var olan bir şeydir. Dolayısıyla da amel etmediği takdirde mü'min değildir. Ve muhabbeti doğru bir muhabbet olamaz. Bu yüzden bu imanın sureti yersiz muhabbet olup en küçük bir olay karşısında ortadan kalkar ve ahiret alemine eli boş olarak intikal eder.

Fasıl

Ehl-i Beyt'in Velayetinin Amellerin Kabul Şartı Olduğu Beyanında

Şia mezhebinin zaruriyatından biri de amellerin kabul şartının Ehl-i Beytin velayetini tanımaktır. Bu hususta o ka­dar hadis ve rivayet vardır ki, burada hepsini nakletmek im­kansızdır. Ve bu hadisler mütevattirdir. Biz sadece teberrü-ken bazısını nakletmek istiyoruz. Ebi Cafer (A) şöyle buyuru­yor: "İşin hakikati, yücesi, anahtarı, eşyaların kapısı ve Al-lah-u Teala'nın rızası İmamı tanıdıktan sonra ona itaat et­mektir. Bilki birisi geceleri ibadet etse, bütün ömrü boyunca gündüz oruç tutsa tüm malını sadaka verse her yıl hacc'a git­se ama Allah'ın velisinin velayetini kabul etmediği takdirde ve tüm amelleri onun yol göstericiliği sayesinde olmayınca Allah'ın üzerinde sevap açısından hiç bir hakkı yoktur. Ve o iman ehlinden değildir."

Hakeza Ebi Abdillah (A) şöyle buyuruyor: "Kıyamette Al-lah-u Teala'nın huzuruna sizlere inanmadan gelen kimsenin ne bir iyiliği kabul edilir. Ne de bir kötülüğü bağışlanır. (Ve-sail'uş Şiac.l s.91 Kitab'ut Tehare 3. Hadis)

Hakeza Ebi Abdillah (A) hadiste şöyle buyuruyor: 'Valla­hi, eğer şeytan, günah ve tekebbürden sonra Allah (c.c.) için secde de etseydi Allah (c.c.)'ın emrettiği üzere Adem (A)'a secde etmediği müddetçe onun hiç bir ameli kabul edilmezdi. Hakeza ümmetin asileri de Resulullah'ın kendileri tayin etti­ği imamı terk ettiği müddetçe aynı durumdadır. Allah (c.c.) onların hiç bir amelini kabul etmez ve onların hiç bir iyiliği Allah (c.c.)'un katına yücelmez. Allah'ın emrettiği şekilde davranmazlarsa Allah-u Teala'nm velayetini emrettiği ima­ma itaat etmezlerse ve Allah'ın ve Resulullah'ın kendileri için açtağı kapıdan girmezlerse onların hiç bir ameli kabul edilmez ve onların hiç bir iyiliği Allah (c.c.)'un katma yüksel-mez. Bu babtaki hadisler oldukça çoktur. Bütün bunlardan anlaşılmaktadır ki, velayet amellerin kabul şartıdır. Hatta Allah (c.c.)'a ve Resulü Ekremin nübüvvetine imanında ka­bul şartıdır. Ama bazı alimlerin buyurduğu üzere velayetin sıhhat şartı olması kesin değlidir.

Zahire bakılırsa velayeti kabul etmek amellerin sıhhat şartı değildir. Bu bir çok hadis­ten de anlaşılmaktadır. Nitekim imamların velayeti altına girerse daha önceki amellerinden (ehlisinden gayrisine verdi­ği zekat dışında) hiç bir ameleni kaza etmez. Ve Allah-u Tea-la ona ecir verecektir. Başka bir rivayette ise şöyle yer almış­tır: "Namaz, oruç, hacc ve sadakanız size mülhak olur ve si­zinle gelir. Ama zekatı ehli olmayana verdiğin için onu ma­halline vermen gerekir."

Başka bir rivayette yer aldığına göre "Ameller perşembe günü Resulullah'a arzedilir ve arefe günü Allah-u Teala amellere teveccüh eder. Bunları darmadağın eder." "Bu ameller kimin amelleridir?" diye sorulduğunda ise şöyle de­nir: "Bu ameller biz Ehli Beyt'i ve şiilerimizi (taraftarîarımızı) sevmeyenlerin amelidir." Ve bu hadis amellerin sıhhatine, ama kabul edilmediğine delalet etmektedir. Velhasıl bu ba­his görevimizin dışında kalmaktadır. Başta da sonda da Hamd Allah (c.c.)'a dır.

Hazırlayan: ruhullah.com

 

11545 kere okunmuştur.

Yorum Ekle

Yazdır

YORUM LİSTESİ

KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER

n

05/02/2008 - 15:39 Nefs'le Cihad

n

05/02/2008 - 15:29 Riya

n

05/02/2008 - 15:20 Ucb

n

05/02/2008 - 15:10 Kibir

n

05/02/2008 - 15:03 Hased

n

05/02/2008 - 14:57 Dünya Sevgisi

n

05/02/2008 - 14:51 Gazab

n

05/02/2008 - 14:46 Asabiyet

n

05/02/2008 - 14:41 Münafıklık

n

05/02/2008 - 14:34 Nefsin Amel ve Hevası

n

05/02/2008 - 14:30 Fıtrat

n

05/02/2008 - 14:21 Düşünmek

n

05/02/2008 - 14:18 Tevekkül

n

05/02/2008 - 14:12 Havf ve Reca

n

05/02/2008 - 14:03 Müminlerin İmtihan Edilip Denenmesi

n

05/02/2008 - 13:54 Sabır

n

05/02/2008 - 13:49 Tevbe

n

05/02/2008 - 13:45 Allah'ı Zikretmek

n

05/02/2008 - 13:32 Gıybet

n

05/02/2008 - 13:23 İhlas

n

04/02/2008 - 15:10 Şükür

n

04/02/2008 - 15:08 Ölümden Hoşlanmamak

n

04/02/2008 - 15:05 İlim Talihleri

n

04/02/2008 - 15:03 İlmin Kısımları

n

04/02/2008 - 15:00 Şek ve Vesvese

n

04/02/2008 - 14:56 İlmin Fazileti

n

04/02/2008 - 14:48 İbadet ve Kalp Huzuru

n

04/02/2008 - 14:14 Kalbin Çeşitleri

n

04/02/2008 - 14:37 Likaullah (Allah ile Görüşme)

n

04/02/2008 - 14:24 Resulullah (s.a.v)'in Emirül Müminin Hz. Ali (a.s)'a Vasiyeti

n

04/02/2008 - 14:16 Allah, Resul'ü ve İmamların Hakikati Bilinemez

n

04/02/2008 - 14:12 Yakin

n

04/02/2008 - 14:05 Velayet ve Ameller

n

04/02/2008 - 14:00 Müminlerin Allah İndindeki Makamı

n

04/02/2008 - 13:56 Hakkın İsimlerinin Marifeti İle Cebir ve Tefviz Meselesi

n

04/02/2008 - 13:49 Hakkın Sıfatları

n

04/02/2008 - 13:46 Allah'ı, Resul'ü ve Ululemri Tanıma

n

04/02/2008 - 13:42 Adem'in Allah'ın Suretinde Yaratılışı

n

04/02/2008 - 13:32 Hayır ve Şer

n

04/02/2008 - 13:21 İhlas Suresi İle Hadid Suresi'nin İlk Ayetlerinin Tefsiri
 

YAZARLAR

ÇOK OKUNANLAR

Tasarım
  Tasarım : Networkbil.NET

Ana Sayfa  |   İletisim

@2008 kizildedem.com