"İmam Rıza (a) şöyle buyuruyor: "Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Ey Ademoğlu sen meşiyetimle nefsin için istediğini isteyebiliyorsun. Kuvvetimle farzlarımı eda edebiliyorsun. Nimetimle masiyete güç yetirebiliyorsun. Ben seni duyar, görür ve güçlü kıldım, sana çatan iyilik Allah'tandır. Sana çatan kötülükler ise nefsindendir. Zira ben iyiliklere senden daha evlayım. Sen de kötülüklerine benden daha evlasın. Zira ben yaptıklarımdan sorulmam, ama onlar yaptıklarından sorulurlar." (Usul-i Kafi, C. 1. sh. 152. Tevhid kitabı)
ŞERH
Bu hadis-i şerifte yer alan bazı tabiat ötesi yüce ilimlerin önemli meseleleri ve yüce konuları mukaddemat tafsilatıyla zikredilirse çok uzar ve kitabın kapasitesini aşar. Dolayısıyla bazı meseleleri özetle burhanın neticesi tarikiyle birkaç fasıl babında beyan etmeye çalışacağız. Tevekkül sadece Allah'adır.
Fasıl
Hakk"ın İsimlerinin İki Makamı Olduğu Beyanında
Bil ki Allah'ın meşiyeti için belki ilim, hayat, kudret vb. sıfat ve isimleri için de iki makam vardır.
Birincisi zatî sıfat ve isimler makamıdır ki burhanla da isbat edildiği üzere vacibu'l-vücudun mukaddes zatı, vahid haysiyeti ve basit cihetiyle kemallerin küllüsü ve tüm isim ve sıfatların camiidir. Tüm kemalller, isimler, celal ve cemal sıfatları vücudun basit haysiyetine rücu etmektedir. Vücudun maverasında kalan herşey noksanlık kusur ve yokluktur, mukaddes zatı sırf vücud ve vücud-i sırftır. Sırf kemal ve kemal-i sırftır. Küllü ilim küllü kudret ve küllü hayattır.
Diğeri ise fiili ilim ve sıfatlar makamıdır. Bu makam zatî sıfat ve isimlerle zuhur makamı ve cemal ve celal sıfatlarıyla tecelli mertebesidir. Bu makam kayyumi maiyyet makamıdır. "O sizinledir" "Fısıldamakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka odur" (Mücadele, 7) Hakeza vechullah makamıdır. "Nereye yönelirseniz Allah'ın vechi oradadır". Hakeza nuraniyet makamıdır.: "Allah göklerin ve yerin nurudur." Mutlak meşiyet makamıdır." Siz sadece Allah'ın istediğini istersiniz." "Allah eşyayı meşiyetiyle meşiyeti ise binefsihi yaratmıştır."
Ehlullah'ın lisanında başka birtakım istilahatlar ve lakablar da vardır.Şu ayette her iki makama da işaret edilmiştir: "O evveldir ve ahirdir, zahirdir ve batındır."
Bilcümle mutlak fiili meşiyet makamının mülki ve melekuti tüm varlıklara kayyumi ihatası vardır. Tüm varlıklar bir çeşit onun tecellisidir. Fiili meşiyet, mazhariyet, kulların meşiyetinin ondaki fenası, mazhariyet, belki kulların kendi miratıyeti (ayna olması) ve tüm işleri hasebiyle bu hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Ey Ademoğlu sen benim meşiyetimle meşiyet etmektesin. Senin zatın ve zatının kemalleri benim meşiyetimin aynısıdır. Sen ve kemallerin meşiyetimin mazharlansınız. "Sen attığında sen atmadın belki Allah attı." Bu irfanı mesele için ayet ve rivayetlerden, birçok şahitler vardır ki zikri gerekli değildir.
Şeyh işraki Hakk Teala'mn eşyaya olan tafsili ilmini bu fiili ilim makamından ibaret bilmektedir. Muhakkik Tusi de bu babda ona uymuştur. Molla Sadra ise ilm-i tafsilinin basit zat makamı olduğunu söylemektedir. Dolayısıyla iki şeyhin görüşünü de kabul etmemiştir. Ama ben bu nizayı lafzi bir niza olarak kabul ediyorum. Lakin bunun beyanı bu makama münasib değildir.
Tahakkuk diyarında vücuda gelen ilahi-kudsi ile tabii mülki cevherler, arazlar, zatlar, sıfatlar ve fiiller Allah'ın kuvvetinin ihatası, kudretinin nüfuzu ve kayyumiyeti ile vücuda gelmektedir. O halde "farzlarımı kuvvetimle eda ediyorum." cümlesi de malum oldu. Bu makam, geniş rahmet makamının mutlak meşiyeti ile cami nimetler makamıdır. Nitekim şöyle buyurmutur:
"Benim nimetimle masiyete güç yetiriyorsun."
Fasıl
Cebir Ve Tefviz Meselesine İşaret
Bu hadiste cebir ve tefviz meselsine işaret edilmiştir. İki emir arasındaki emir ve iki menzil arasındaki menzil olan hak mezhebini marifet ehlinin mesleği ile kalb ashabının tarikine mutabık bir şekilde beyan etmiştir. Zira hem meşiyeti edayı ve kuvveti kulu isbat etmiş ve hem de Allah'ın meşiyetine isnad etmiştir. "Sen meşiyet ettin ama benim meşiyetimle senin meşiyetin zahir oldu. Sen farzı eda ettin, senin kuvvetin benim kuvvetimin zuhurudur. Geniş rahmetim olan nimetim ile masiyete kuvvetin hasıl oldu. O halde senden fiiller sıfatlar ve vücudlar mutlak şekilde selbedilmez. Nitekim mutlak isbat da edilemez. Sen meşiyet ettin, ama meşiyetin benim meşiyetimde fanidir. Zuhur odur ve sen gücünle itaat ve masiyete güç yetiriyorsun. Buna rağmen senin kudret ve kuvvetin benim kudret ve kuvvetimdir. Elbette ki noksanlıklar rezaletler ve günahkar da Hakk'a isnad edilemez. Zira Alah Teala sırf kemal, hayriyet, cemal ve güzelliktir. O halde ondan olan herşeyi kemal ve hayırdır. Vücud ve varlığın hakikati (Gayb ve şuhud) kemalin aynısı, tamamiyetin ve cemalin aslıdır. Noksanlık rezalet, şer ve vebal yokluk ile ilgilidir. Ve mahiyetin levazımıdır.
Bunlar hakk'm ifazesi değildir. Tabiat alemi ve dar mülk neşetinde var olan serlerin hepsi varlıklar arasındaki çelişki ve dünya aleminin darlığındandır. Bu çelişkilerin hiç birisi Hakk'ın ifazesi ile ilgili değildir. Hayır, kemal ve iyilikler Hakk'tandır. Noksanlık şer ve günahlar ise kullardandır. Nitekim şöyle buyurulmuştur: "Sana isabet eden iyilikler Allah'tan, kötlükler ise nefsindendir." O halde dünyevi ve uhrevi saadetler ile mülki ve melekuti hayırlar, hayırlar ve saadetler kaynağından ifaze edilmiştir. Dünya ve ahiretteki tüm serler ise varlıkların zati kusur ve noksanlığındandır. Saadet ve hayır Allah'ın ifazesi iledir. Zatlardan ve mahiyetlerden hiç birine saadet yoktur. Mahiyetlere tam şekavet ve salt helaket irca eder.
Şekavetler ifaze ile değildir. Zira ifaze makamının altındadır.. "Said annesinin karnında said, şaki de annesinin karnında şakidir." hadisini ayrı bir manası vardır. Bu isim ve sıfatlar ilmiyle ilgilidir ki zikri mütenasib değildir.
Bu beyan üzere hayırlarda varlıkların ve kötülüklerde de kadim olan kudret-i vacibenin azli de gerekmez. Zira Allah iyiliklere kullardan daha evladır. Kullar ise kötülüklere Allah'tan daha evladır.
Hayırlara Allah'ın kullardan daha evla olduğu beyanına gelince, hayırların Allah'a isnadı vücudun isnadı ve bizzat isnattır. Zira hayırlar vücudun zatiyatıdır.Vacib de zatın aynısıdır. Mümkünde ise ifaze iledir. O halde hayırların ifazesinin aslı Allah'tandır. Zuhur aynası ve mazharı ise mümkün'dür. Zahiriyet ve ifaze isnadı mazhariyet ve kabiliyet isnadından daha kamil ve tamamdır. Ama kötülük ve şerlerde durum bunun aksinedir. Lakin her iki isnad da mahfuzdur. İfaze edilenler hayırdır. Bu hayırların lazimesi serler tebeiyet yoluyla oraya çıkmaktadır. O halde bilaraz ona müntesebdir ama bizzat zat ve mahiyetlerin kusurundandır. Nitekim ayette de şöyle buyruluyor: "De ki hepsi Allah'tandır." Kesret bilaraz mülahaza edilince de "sana isabet eden iyilik Allah'tandır." buyrulmuştur.
Fasıl:
Allah Yaptıklarından Sorulmaz, Ama Diğer Varlıklar Yaptıklarından Sorulur
Bil ki filozofların da dediği gibi Allah'ın mutlak fiili için bir gayet ve garazı varsa, o da kendi zatıdır. Allah'ın eşyanın icadında zatı ve zatının tecelli ve zuhuru dışında bir gayeti yoktur. Zira zatı dışında bir gayet ve maksadı olarak herhangi bir şeyi icad eden fail her ne gayeti olursa olsun (hatta fayda vermek, başkalarına sevap vermek veya ibadet, marifet ve sena için de olsa) o şeyle mükemmeldir. Vücudu yokluktan daha evladır. Bu da noksanlık kusur ve intifayı gerektirir. Bu ise mutlak kamil, bizzat gani ve vacip olan Allah Teala hususunda muhaldir. O halde onun fiillerinde nedensellik diye birşey yoktur. O yaptıklarından sorulmaz. Ama diğer varlıklar kendi fiillerinde birtakım garaz ve zatları dışında maksatları vardır. O halde Hakkın cemalinin aşıkları mukarreb ve meczup kulların fiillerinin gayeti Allah kapısına erişmek, likaullaha ermek ve ilahi mukaddes huzura varmaktır. Diğer varlıklar, kemal noksanlık ve şiddet hasebiyle zatlardan ayrı garazları vardır.
Bilcümle mutlak kemal sahibi olan ve bizzat vacib olan varlık bütün cihetlerden vaciptir. Mukaddes zatı da nedensellikten beridir. Dolayısıyla fiilleri de zatının verasmda yer almış ve nedensellikten beridir. Diğer varlıklar ise bunun aksinedir.
Hakeza mukaddes zatı mutlak kamil ve mutlak cemil olduğundan tüm varlıkların kabesi, tüm kainatın maksadının gayetidir. Kendisinin kendinden başka bir maksat ve gayeti yoktur. Diğer varlıklar bizzat nakıs ve her nakıs fıtrat gereği kendisinden kaçınılan bir varlıktır. Nitekim her kamil de kendisine rağbet edilen bir varlıktır. O halde bütün hareket ve fiillerin gayeti, Allah Tealamn mukaddes zatıdır. Mukaddes zatın kendisi için de kendinden başka bir gayet yoktur. O yaptıklarından sorulmaz ama insanlar yaptıklarından sorulur.
Allah Teala' nm mukaddes zatı, tambir kemal ve cemal içindedir.
Vücud dairesinin nizamı o cemil zatın bir gölgesidir. Mümkün olan cemalin zirvesindedir. Bu külli nizam düşünülebilecek en kamil nizamdır. O halde nedensellik gayet, garaz ve fayda hakkında sorulan bir soru, cehalet ve noksanlık üzere sorulan bir sorudur. Nitekim şeytan yedi soru sormuştur. Allah Teala da icmalen ve en iyi bir şekilde onları cevaplandırmıştır. O halde Allah'ın (cc) fiilleri kemalinin gayeti sebebiyle sorulamaz. Diğer varlıklar ise sorulabilir. Zira onlar zaten ve fiilen noksan varlıklardır.
Hakeza Allah (cc) mutlak hakim olduğundan ondan sudur eden her fiil de son derece muhkem fiillerdir ve sorulamaz.
Allah Teala mukaddes zatından sudur eden her fiil onun zatından ve hakikatinin aslındandır. Diğer varlıklar ise öyle değildir. Allah Teala bizzat faildir, onun hakkında nedensellik batıl birşeydir. Diğer varlıklar öyle değildir. Allah Teala'nın irade, meşiyet ve kudreti mukaddes zatının aynısıdır. Allah Teala'nın bizzat failiyeti bil-irade ve bilkudre faaliyetinin aynısıdır. O bil-esale faildir. Tabeiyyet faaliyeti yoktur. Bu yerinde burhanla isbatlanmış bir konudur. Bununla mütekellimlerin birçok şüphelerine çeşitli bablarda cevap verilmektedir.
Bu beyan üzere hadisi şerifte yer alan bu cümlelerin irtibatı anlaşıldı. O halde Allah Teala'nın fiilleri tamam, nizamı etemdir, yaptığından sorulmaz, diğer varlıklar ise böyle değildir ve yaptıklarından sorulurlar.
Zira Allah iyiliklere evladır ve kulları ise kötülüklere evladır. Çünkü tüm kötülükler kuldandır. İyilikler ise Allah'tandır. Bu irtibat başka birtakım beyanlarla da sağlanabilir ki zikredilmedi. Başta da sonda da hamd Allah'a mahsustur.
Hazırlayan: ruhullah.com