Hz. Sadık (selamullahi aleyh) buyurdu ki: "Kim müslü-manlara iki yüzlü ve iki dilli davranırsa, kıyamet günü ateşten iki dil ile gelecektir." (*)
(*) Kafi, C. 2., Kitabu41-İman ve'1-Küfr, Babu'1-Zili
ŞERH
Müslümanlara iki yüzlü davranmanın anlamı, kişinin onlara zahirde, batınında bulunanın aksini göstermesidir. Mesela zahirde sanki onları seviyormuş ve onlara samimiyet gösteriyormuş gibi davranması, ama batında bunun tersine inanması ve yanlarında dostluk ve sevgi gösterisinde bulunurken arkalarında bunun tersini yapması gibi.
İki dilli olmanın anlamı ise, kişinin kiminle konuşursa onu övmesi veya dostluk gösterisinde bulunup dalkavukluk etmesi ve o kişinin arkasından onu yalanlayıp gıybetini yapmasıdır.
Bu yoruma göre, nifakın birinci sıfatı, ameldir, ikinci sıfatı, lafzı (sözel) nifaktır. Belki de hadis-i şerif, nifakın çirkin sıfatlarına işaret etmektedir ve bu iki sıfat münafıkların en belirgin sıfatları olduğundan özellikle bunlara değinmiştir.
Nifak, nefsanî bir rezillik ve iğrenç bir melekedir ki bunlar (iki yüzlülük ve ikidillilik) onun iki belirtisidirler ve bu hususun kimi derece ve aşamaları vardır ki biz, inşaallah birkaç bölüm halinde bunlara değinecek ve tedavi yollarını göstermeye gayret edeceğiz.
1. bölüm
Nifakın aşamalarına Dair
Bil ki, nifak ve iki yüzlülüğün de sair kötü ve iyi özellik ve melekeler gibi şiddet ve zayıflığı bakımından kimi derece aşamaları vardır.
İnsanın tedavi etmeye kalkışmadığı ve ona olan bağımlılığını sürdürdüğü her rezil özellik, gitgide şiddetlenir ve faziletlerde olduğu gibi rezilliklerde de şiddetlenme oranı sonsuzdur.
Eğer insan nefs-i emmaresini kendi haline terkederse, nefsin kötülüğe olan eğiliminden ve şeytanın yardımından ötürü fesada daha çok yönelir ve gün geçtikçe rezaletleri şiddetini artırır; derken bu rezil özellik, nefsin temel unsurlarından biri haline gelir ve bütün zahiri ve batını kuvvelerini egemenliği altına alır. , Şu halde eğer rezillik, şeytanî bir rezillikse (o mel'unun huylarından olan nifak ve ikiyüzlülük gibi) nitekim Kur'an-ı Şerif bunu haber vermiştir: "Ve onlara: "Elbette ben size öğüt verenlerdenim" diye de yemin etti." (*) Adem ve Havva'ya (selamullahi aleyhim), "Ben size öğüt verenlerdenim" diye yemin ediyor ama aslında bunun tamamen tersini yapıyordu. Şeytanî bir rezillik olan nifak ve ikiyüzlülük yüzünden memleket şeytana teslim olur, nefsin ve zat ile cevherin batını sureti şeytanî bir suret olur, zahiri suretinin de her ne kadar bu dünyada insan şeklindeyse de o alemde şeytan suretinde olması da mümkündür.
(*)A'raf Suresi, 21.
O halde eğer insan bu sıfatı dizginlemez ve nefsi kendi haline bırakırsa, kısa bir süre zarfında öyle birhal alır ki, insan bütün zaman ve imkânlarını bu rezillik için harcar, kiminle konuşursa iki yüzlü ve iki dilli konuşur, karıştığı her topluluğa nifak tohumları eker, şahsî menfaat, bencillik ve kendine tapmaktan başka birşey düşünemez olur, sadakat, samimiyet, himmet, ve mertliği ayaklar altına alır, bütün işleri, hareket ve duruşları iki yüzlülük kokar ye hiçbir fesat, kabahat ve alçaklıktan çekinmez.
Böyle bir şahıs beşeriyet ve insaniyet zümresinden uzaktır ve şeytanla birlikte haşrolacaktır.
Bu söylenenler, bizatihi nifakın cevherindeki şiddet ve zaafla ilgiliydiler ve bu, bu illete yakalananlar açısından da farklılıklar arzetmektedir. çünkü nifakçı bazen Allah'ın dininde nifak saçar, bazen güzel melekeler ve ahlakî faziletlerde, bazen salih amellerde ve ilahi ibaretlerde, bazen sıradan işlerde ve örfi yapıda, aynı şekilde bazen de RasuluUah'a (sav) ve hidayet imamlarına (aleyhimusselam) nifak eder, bazen evliyaya, alimlere ve müminlere, bazen de müslümanlara ve Allah'ın sair milletlere mensup kullarına.
Elbette ki bu zikredilenler, iğrençlik, kötülük ve kabahatte birbirlerinden farklı bir yapı arzederler, ama aslında bunların hepsi, iğrençlik ve kötiüğün içinde yer alırlar ve aynı habis ağacın dallan ve yapraklarıdırlar.
2. bölüm
Nifak ve İkiyüzlülüğün Pekçok Fesada Kaynaklık Ettiğine Dair
Nifak ve ikiyüzlülük, şerefli insanın asla onunla sıfatla-namayacağı kötü ve iğrenç bir sıfattır. Bu sıfatın sahibi, insanlık camiasının dışında yer aldığı gibi.hiçbir hayvana da denk değildir, akran ve emsalleri arasında rezalet ve rüs-vaylığın mayası olduğu gibi, ahirette de zillet ve elim bir azapla yüzyüze kalacaktır ve hadis-i şerifte de belirtildiği gibi, ahiretteki sureti, ateşten iki dili bulunan bir surettir ve bu durum onun Allah'ın yaratıkları arasında rezil rüsva olmasına ve peygamberler, resuller ve melâike-i mukarrabin huzurunda boynu bükük kalmasına yol açacaktır; ayrıca bu rivayet, karşılaşacağı azabın şiddetini de göstermektedir; çünkü eğer bedenin cevheri, ateş cevherine dönüşürse, duyumsama daha da artar. (Şiddetinden Allah'a sığınırım).
Başka bir hadiste Resulullah (sav) şöyle buyurmaktadır: "İkiyüzlü kişi kıyamet günü dillerinden biri başının arkasından, öbürü önünden çıkmış halde gelir. Her iki dili de yanar haldedir ve bütün bedenini ateş sarmıştır. Sonra da: "İşte dünyada iki yüzlü ve iki dilli olan şahıs! * diye tanıtılır. Kıyamet günü şu ayet-i şerifenin kapsamına dahil olur: " "Allah'ın, birleştirilmesini istediği şeyi birbirinden ayıranlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar.. İşte lanet onlara ve yurdun kötüsü onlaradır.!" (*)
Nifak ve ikiyüzlülük pekçok helaka sürükleyici fesada da kaynaklık ederler ki bu fesatların her birinin insamn hem dünyasını hem ahiretini yokluk rüzgarına savurması mümkündür. "Fitne çıkarmak" gibi, ki Kur'an-ı Kerim'in nasına göre bu, katilden de daha beterdir ve "kovuculuk, dedikodu" gibi, ki Hz. Bakır (as) (bu hususta) şöyle buyurdu:
"İşleri güçleri söz taşımak ve kovuculuk etmek olanlara cennet haram kılınmıştır." (**)
(Ayrıca) "gıybet" gibi, ki Peygamberin (sav) buyruğuna göre zina etmekten de beterdir, ve müminleri incitmek, hakaret etmek, sırlarını açığa vurmak" herbiri insanın helakine yeter sebeptir.
(*) Ra'd Suresi, 25.
(**) Kafi, C. 2., Kitabu'1-îman ve'1-Küfr, Babu'l-Nemîme, 2. hadis.
Ve bil ki, kimilerinin başkalarına yönelik kinaye, işmar ve göz kırpma gibi hareketlerde bulunurken öte yandan onlara sevgi ve samimiyet gösterisinde bulunmaları da nifak ve ikiyüzlülük kapsamına girmektedir.
İnsan hal ve hareketlerine çok dikkat etmelidir, çünkü nefs ve şeytanın tuzakları çok incedir ve çok az kimse onlara yakalanmaktan kurtulabilir.
İnsamn, uygunsuz bir tek işareti ve yersiz bir tek kinayesinden ötürü ikiyüzlü ve iki dilli zümreye dahil olması ve ömür boyu bu rezalete mübtela olduğu halde kendini salim ve sağlam sanması da mümkündür.
Şu halde insan mükemmel bir doktor ve işinin ehli bir hastabakıcı gibi, nefsinin hallerini ve amel ve tavırlarını kontrol altında tutup tedavi etmeli, kontrolü hiçbir şekilde gevşetmemeli ve bilmeli ki hiçbir hastalık, kalbî hastalıktan daha gizli ve aynı zamanda daha öldürücü değildir ve bu hususta hiçbir hastabakıcının insanın kendisinden daha müşfik ve daha bağrı yanık olmaması gerekir.
3. bölüm
Nifakın Tedavisine Dair
Bil ki, bu büyük hata ve noksanlığın ilacı iki şeydir:
Birincisi; bu rezil huyun doğurduğu sonuçları düşünmek, bu dünyada bu huyla tanınan insanın başkalarının gözünden düştüğünü ve rezil rüsva olduğunu, bütün dost ve akranları arasında utanılacak bir duruma düştüğünü, aralarından kovulduğunu ve kemale ulaşıp hedefe varmaktan uzak kaldığını unutmamaktır. Şeref ve vicdan sahibi bir insan, kendini bu şerefsizlikten uzak tutmalı ve bu zillet ve düşüklüğe yuvarlanmaktan kaçınmalıdır.
Sırların açığa vurulduğu ve bu dünyada halkın nazarından saklı kalan herşeyin ortaya serildiği alem olan öbür alemde ateşten iki dil ile yaratılacağını ve münafıklar ve şeytanlarla bir arada azaplandınlacağını düşünmektir.
Şu halde, bu fesatları, gören ve bu huyun iğrençlik ve rezaletten başka bir sonuç doğurmadığını anlayan akıllı insanın bu huyu kendinden uzak tutmaya ahdetmesi ve nefsi tedavi etmenin diğer yolu olan amel aşamasına geçmesi gerekmektedir. Bu da, insanı bir süre hal ve hareketlerini kontrol etmesi, dikkatli davranması, nefsinin arzularına aykırı hareket etmesi ve onunla mücadele etmesi, söz ve davranışlarını zahirde ve batında güzelleştirmesi, gösterişten uzak durması ve Allah Teala'dan kendisini nefs-i emmare ve onun hevalarina karşı başarılı kılmasını ve kendisine bu tedavi ve çabada yoldaşlık etmesini niyaz etmesidir. Allah Teala'nın, kullarına fazl ve rahmeti sınırsızdır, kim ona yönelip kendini ıslah etmede bir adım ilerlerse, Allah ona yardım eder ve elinden tutar ve insan bir süre bu durumu sürdürürse, nefsin ıslah olması ve nifak ve ikiyüzlülük sıkıntısının ortadan kalkması, kalp ve batın aynasının bu rezillikten arınması ve Hak Teala'nın lütuf ve rahmetine mazhar olması umulur. Çünkü nefsin bu alemde bulunduğu sürece hem iyi ve hem de kötü huylarından vazgeçebildiği tecrübelerle sabittir. Her amel, nefste bir etki bırakır. Eğer amel iyi ve salih olursa, etkisi nurani ve kemali olur, yok eğer bunun tersine olursa, karanlık ve noksani bir etki bırakır. Ta ki nefs ya tam anlamıyla nurani olur, veya tam anlamıyla zulmanî (karanlık) ya mutluluk yolunu izler, veya eşkiyamn yolunu.
O halde şu amel diyarı ve ziraat alanında bulunduğumuz sürece, kendi irademizle, kalbimizi mutluluğa veya sıkıntıya yöneltebiliriz. Kendi amel ve fiillerimizden kendimiz sorumluyuz.
"Kim zerre miktarı hayır işlemişse onu görür. Ve kim zerre miktarı şer işlemişse onu görür." (*)
(*) Zilzal Suresi, 7, 8.
4. bölüm
Nifakın Bazı Kısımlarına Dair
Bil ki ey aziz, nifak, ikiyüzlülük ve iki dilliliğin aşamalarından birisi, Allah teala'ya nifak etmek ve Maliku'l-Müluk'a iki yüzlülük etmektir ki bizler bu alemde bunun mübtelası-yız ama bu durumumuzdan gafiliz; cehalet perdesi ve bencillik ile dünya ve nefs sevgisinin karanlık hicapları bu durumumuzu öylesine örtmüş ki, bu dünyadan göç edip bu gurur diyarını terketmedikçe uslanmamız çok uzak bir ihtimaldir.
Şimdi gaflet uykusu, tabiat sarhoşluğu ve heva ve heves mestliği bizi çepeçevre kuşatmış, bütün çirkinlikleri ve fasid ahlak, amel ve tavırları bize şirin göstermektedir.Bir an gelecek ki bu uykudan uyanacak ve bu mestlik ve sarhoşluktan ayılacağız ama o zaman iş işten geçmiş olacak ve kendimizi münafıklar, ikiyüzlüler ve iki dilliler zümresi içinde bulacağız ve ateşten iki dil ve çirkin iki suretle haşrolacağız.Ne kadar "Rabbî irci'unî" (Rabbim beni geri döndür) (*) diye fer-yad etsek de "Kella" (Asla!) cevabıyla karşılaşacağız. Ve bu ikiyüzlülükk öyle birşeydir ki, ben ve sen bütün ömrümüz boyunca kelime-i tevhidi söylediğimiz ve İslam ve iman iddiasında bulunduğumuz halde buna mübtela olabiliyoruz.
Eğer halk genelinden ve avamdan isek, İslam, iman, zühd ve ihlas peşinde olduğumuzu, eğer ilim ehlinden ve fa-kihlerden isek kemal-i ihlas ve velayet ve Rasulün halefi olduğumuzu iddia ediyor ve Resul-i Ekrem'den (sav) rivayet edilen şu hadisin: "Allah'ım, halifelerime merhamet et." (**) veya Emiru'l-Mü'minin'in (ruhî lehu'1-feda): "Onlar benim hüccetim, delilimdir." (***) sözünün veya hidayet imamlarından (selamullahi aleyhim) nakledilen, alimler ve fakihlere ilişkin sözlerin misdakı olduğumuzu söylüyoruz.
(*) Mü'minun Suresi, 99.
(**) Vesailu'ş-Şia, C. 18., Ebvab Sıfat el-Qâzî, S. 100 ve 101.
(***) Vesailu'ş-Şia, C. 18., Ebvab Sıfat el-Qâzî, S. 100 ve 101.
Ve eğer ilim ve akıl ehli isek, hakiki ve delile dayalı iman iddiasında bulunuyor, kendimizi ilme'l-yakîn, ayne'l-yakîn ve hakka'l-yakîn olarak kabul ediyor, başkalarının ilmi ve imanını noksan sayıyor ve ayetlerle hadis-i şerifleri kendimiz için söylenmiş kabul ediyoruz.
Ve eğer irfan ve tasavvuf ehli isek, maarif, cezbe, fenafil-lah bekabillah, veliyyi emr ve buna benzer bütün güzelliklerle donanmış olduğumuzu iddia ediyoruz.
Bu şekilde her kesimimiz söz ve amelleriyle kendine bir makam biçiyoruz. Eğer gerçekten batınımız da bu zahirimiz gibi ise ve bu iddialarımızda sadık isek ne mutlu bize.
Yok eğer benim ffibi rüsva ve yanılgı içinde isek, bilinmelidir ki, münafıklar ve iki dilliler zümresindeniz ve hemen tedaviye yönelmeliyiz, daha fırsat eldeyken bu bedbahtlığımızı ve zillet ve karanlık günümüz için bir çare bulmalıyız.
Ey İslam olma iddiasındaki aziz! Kafi'de yer alan bir ha-dis-i şerifte Hz. Rasul (sav) şöyle buyurmaktadır: "Müslüman o kimsedir ki, müslümanlar onun dilinden ve elinden selamettedirler." (*) O halde bize ne olmuş ki ben ve sen elimizden geldiğince, gücümüzün yettiği kimselere eziyet ediyor ve onlara cefa çektirmekten uzak durmuyoruz? Ve eğer elimizle onlara eziyet edemiyorsak, dil okumuzla huzurlarında veya arkalarından onları çekiştirip gıybetlerini yapıyor ve sırlarını açığa vurup onları küçük düşürmeye çalışıyoruz. O halde müslümanlar bizim el ve dilimizden emanda olmadıklarına göre demek ki bizim İslam olma iddiamız hakikate aykırıdır, kalbimiz açığa vurduğumuzun muhalifidir ve münafıklarla ikiyüzlüler zümresinin mensubuyuz biz.
(*) Kafi, C. 2., el-İman ve'1-Küfr, Babu'l-Mü'min ve alâmatih, 12. hadis.
Ey iman ve kalb temizliği iddiacısı! Eğer sen Allah'ın huzurunda tevhide inanıyor ve Tek olan'ı isteyip Tek Olan'a tapıyorsan ve eğer kalbin zahirine mutabık ise ve batının iddiana muvafık ise, şu halde neden ehl-i dünyanın önünde bu kadar boyun büküyorsun? Niçin onlara kulluk ediyorsun? Acaba bunun, onları bu dünyada etken saymandan, iradelerini egemen ve para ve zorbalıklarını etkili kabul etmenden başka bir sebebi var mı?
Bu dünyada etken kabul etmediğin şey, Hak Teala'nm iradesidir. Bütün zahiri sebeplerin önünde eğiliyorsun ama Hakiki etken ve bütün sebeplerin müsebbibini unutuyorsun? Sen buna rağmen bir de kelime-i tev-hid'e iman ettiğini mi iddia ediyorsun? Şu halde sen mü'min-ler zümresinin dışmdasm ve münafıklar ve iki dillilerle birlikte haşrolacaksam.
Ve sen ey zühd ve ihlas iddiacısı! Sen Allah için mi ihlaslı davranıyorsan, yoksa dünyevî çıkarlar için mi? Sana ne olmuş ki halkın seni ihlaslı bilmesi bu kadar çok hoşuna gidiyor, dünya ehliyle bir arada oturmaya bu kadar can atıyorsun da yoksul ve yoksunlardan bu kadar firar ediyorsun?
Şu halde bil ki bu zühd ve İhlasın hakiki değildir. Dünyadan zühd etmen dünya içindir ve halis kalbin hak için değildir. İddianda yalancısın ve ikiyüzlü ve münafıklardansın.
Ve ey Allah'ın velisinin (Mehdi) temsilcisi ve Rasulul-lah'm (sav) halifesi olmanın iddiacısı! Durumun, "Nefsini zabteden, dinini koruyan, hevasına muhalefet eden, mevtasının emrine itaat eden" (*) hadisine uyuyor, velayet ve risalet ağacının yaprağı ve dalı isen ve dünyaya mayii değilsen sultanlara ve eşrafa eğilimli değilsen ve yoksulların arasında oturmaktan iğrenmiyorsan Allah'ın halk arasındaki hüccet-lerindensin demektir, yoksa kötü alimler ve münafıklar ve zikri geçen sair taifeler zümresine mensupsun. (Eğer bu sonunculara mensupsan bil ki) senin halin daha kötü, ilmin daha çirkin ve geleceğin daha karanlıktır. Çünkü alimler için deliller daha mükemmeldir.
(*) İhticâc, C. 2., İhticâcat İmam Hasan Askerî (aleyhisselam), s. 458.
Ve ey ilahi hikmet, hakikatler ve mebde ve mead ilminin sahibi olmanın iddiacısı! Eğer gerçekten berzahî suretlerin ve cennet ile cehennemin ahvalinin alimi isen, bir an bile dur durak bilmeden bütün vaktini bakî alemin tamiri için harcaman ve bu alem için içindekilerden firar etmen gerekir. Sen, önünde ne tür musibetler olduğunu ve ne tür karanlıklar ve katlanılmaz azaplarla karşılaşabileceğini biliyorsun. Şu halde neden hala sözcüklerin ve geçmiştekilerin kavramlarının hicabından sıyrılamamışsın ve onca delil ve hüccet kalbinde en ufak bir etki bile bırakmamıştır? O halde bil ki, sen bu durumunla mü'minler ve filozoflar zümresinin dışın-dasm ve münafıkların safında haşrolacaksm. Eyvahlar olsun o kişinin haline ki, bütün ömrünü tabiat ötesinin ilmine has-rettiğ halde, tabiat sarhoşluğu bir tek hakikatin bile kalbine yerleşmesine izin vermemiştir.
Ey marifet, cezbe, sülük, muhabbet ve fena (fani oluş) iddiacısı! Eğer gerçekten Ehlulah'san, ashab-ı kulûb ve hasenât'san, "ne mutlu sana". Ama nefs sevgisinden ve şeytanın vesveselerinden kaynaklanan bunca debdebe, keşmekeş ve iddia, muhabbet ve cezbeye ters düşmektedir. 'Velilerim henim örtümün altındadır, benden başkası bilmez onları." (*) Sen eğer Hakkın velilerindensen ve muhibler ve meczublardansan, bunu Allah biliyor. O halde halka bu kadar makam ve mertebe izharında bulunma, halkın zayıf kalplerini yaratıcılarından yaratıklara yönlendirme ve Allah'ın evini (mü'minin kalbini) gasb etme. Bil ki Allah'ın bu kulları değerlidirler ve kalpleri de pek değerlidir. (Bu kalpler) Allah'ın sevgisi için harcanmalıdırlar. Allah'ın eviyle bukadar oynama ve onun namusuna el uzatma: "Muhakkak evin bir rabbi vardır."
(*) İhya el-Ulûm, C. 4., s. 256.
Ve o halde eğer sen iddianda sadık değilsen, iki yüzlüler ve nifak ehli zümresine dahilsin. Bırakalım, bundan fazla sözü uzatmayalım ki bu, ben yüzü karaya uygun düşmemektedir.
Ey kara gün için bir şeyler yapmak ve kendini bu bedbahtlıktan kurtarmak gerektiğini iddia eden benim kınanmış nefsim! Eğer sözünde sadıksan, kalbin diline yoldaşsa.ve gizlin açığına muvafıksa, o halde niçin bu kadar gafilsin, niçin kalbin bu kadar siyah, nefsanî şehvetlere neden bu kadar maglubsun ve tehlikeli ölüm yolculuğunu niçin hiç düşünmüyorsun? Ömrün geçti gitti de sen heva ve hevesten el çekmedin. Bütün bir ömrü, şehvet, gaflet ve şekavetle geçirdin.
Aniden ecel erişecek ve kötü amel ve ahlakın sana ayak bağı olacak. Sen va'za kulak vermeyen bir vaizsin ve münafıklar ve ikiyüzlüler zümresine dahilsin. Eğer bu halinle dünyadan göçersen, ateşten iki dil ve iki suretle haşredil-menden korkulur.
Rabbimiz, bizi bu uzun uykudan uyandır, bizi bu mestlik ve gafletten uyandır, gönlümüzü iman nuruyla aydınlat ve halimize acıyıp bize merhamet buyur. Biz bu meydanın yiğitleri değiliz. Sen lütfunla ellerimizden tut ve bizi şeytanın ve nefsin nevasının pençesinden kurtar. Bihaqqi evliyaike mu-hammed ve âlihi't-tâhirin (salavatullahi aleyhim ecma'în).
Hazırlayan: ruhullah.com